HARBİYORUM
Recep Yılmaz
Gazeteci/Yazar
recepyilmaz46@gmail.com
recepyilmaz21.blogspot.com
Bu haftaki köşe
yazım
BİR HASTANIN HALET-İ RUHİYESİ
Günaydın Türkiye.
Günaydın sevgili okurlarım.
İran şiirinin büyük
ustası Hafız-ı Şirazi;
“Son yatağı bir
avuç toprak olan zâta de ki:
Sarayının/eyvanının göklere kadar
yükseltmenin manası ne?” diye sorar.
Muhibbi mahlasıyla
yazan Kanuni Sultan Süleyman da meşhur şiirinin bir bölümünde şöyle der;
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
…
Saltanat düdükleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht u saâdet âlem-i dünyada vahdet gibi
…”
Her iki şiirde de
saltanatın gelip geçici olduğu, hayatın sonsuza dek sürmediği anlatılır. Öyle
bir an gelir ki, bir avuç nefesin, sıhhatin her şeye bedel olduğu ifade edilir.
İnsan yaş aldıkça
bu sözün değerini daha iyi anlıyor.
Hak veriyor.
Ey imparatorlar,
Ey padişahlar,
Ey krallar,
Ey muktedirler,
Ey “alçak dağları
ben yarattım” diyenler…
Sırtın yorgana değdiğinde,
Kıvrandıkça
kemiklerin sızladığında,
Hele bir de hekim ‘yapacak
bir şey yok’ dediğinde yakınlarına;
En kibirli sultan,
en muktedir kral için kural değişmez;
Taht bir yana, taç
bir yana savrulur.
Saraylar mı?
Havuzlu villalar
mı?
Bankalardaki dolarların
mı?
Hiç biri kar etmez.
Kala kalırsın
yatağında sırt üstü.
Kefenin cebi yok ki
üç beş sıkıştırasın.
Varlıkların sana
azap çektirecek götüremiyorsun diye.
Ve çektirdiklerini
çeker olacaksın.
Dünden beter
olacaksın.
Ve bunu da ancak
sen hissedeceksin yüreğinde.
Belki de bir an
önce ölmek isteyeceksin; ama o senin elinde değil, o an onu da anlayacak,
kıvranıp duracaksın.
İmparatorluğun,
padişahlığın, krallığın, muktedirliğin ve de alçak dağları ben yarattım diyen
kibrin hiç ama hiçbir şeye yaramayacak.
En azından
çektiklerini çektikten sonra geberip gideceksin.
Hey sen neler
yazıyorsun.
Anladık hastalığını
patronuna duyurmaya çalışacaktın ama bak iş nerelere vardı.
İşte hastalık böyle
bir şey galiba.
Biliyorum beni ne
yazılarım, ne şiirlerim, ne de gazetelerdeki röportaj ve haberlerim
kurtaramayacak.
Ancak okullardaki
derslerde öğrencilerime anlattığım iyiyi, doğruyu, dürüstlüğü, hoşgörüyü,
yurtseverliği, insan olmanın gerekliliğini baş tacı ediyorum; çünkü elimdeki en
değerli şey bu.
Ve yazılarımda;
doğru yönlendirmeleri, anlattığım özgürlük ve adaletli olmayı, ayrımcılığa,
haksızlığa, kayırmacılığa hayır dediğim anımsandığımda acılarım biraz olsun
dinmiş olacak.
“Ne mutlu bana ki
insanım” diyen cümlem aklıma gelecek, ne iyi etmişim diyen duygularım beni
acıdan, ızdıraptan uzak tutacak.
Ya sizleri
imparatorlar, padişahlar, krallar, muktedirler, ya sizleri…
Bu hasta halimle
bütün bu anlattıklarıma inanıyorum…
Kanuni Sultan
Süleyman’a da, Hafız-ı Şirazi’ye de sonuna kadar hak veriyorum.
Okuyucularıma sağlıklar
diliyorum.
&
Kimler ne dediler
Dr. Turhan Çömez;
“Ankara’nın prestijli bir semtinde 450 metre
karelik bir villada oturmuşsun,
Gelen hizmetçilerin ve bahçıvanların
ücretleri ve tüm sabit giderler de Diyanet Vakfı tarafından karşılanıyormuş.
Hani şu “Ne verirsen elinle o gider seninle.”
Diyerek cami önlerinde fakir fukaradan toplanan paralarla.
Doğru mu Prof. Dr. Ali Erbaş?” diye soruyor.
Cevap hakkı Onun
ben karışmam.
…
“Neymiş;
Rakı şarap içmişler. Sana ne.
Sen içtiğin kanın, yediğin haramın, aldığın
rüşvetin, yığdığın servetin hesabını ver.”
İhsan Eliaçık
…
Dünyanın en ünlü hukukçusu, Romalı
devlet adamı Çiçero:
“Tarihte çöken ülkeler parasızlıktan değil,
ahlaksızlıktan çökmüştür.” demiş.
&
Bir söz de benden
Sevgili okuyucularım biliyor musunuz?
Dünyanın en zengin ülkeleri; Katar, Arabistan, Bahreyn, BAE ve Kuveyt
bir tane bile mülteci istemedi.
Alın size İslam kardeşliği.
Ya biz İslam’ı çok abartıyor, nemalanmaya çalışıyoruz ya da bunların
İslamlıkla hiç alakası yok diye düşünüyorum.
&
Kulağa hoş gelen sözler
Antakya
Müzesi’ndeki bir duvarda yazan bu sözler MS 65 yılında vefat eden büyük düşünür
Seneca'ya ait
Para ile satın
alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.
&
Kirveme öğütler
Bak kirvem Can Yücelin dediği gibi;
Toprak gibi
olmalısın;
Ezildikçe
sertleşmelisin.
Seni ezenler sana
muhtaç kalmalı,
Hayatı sende
bulmalı.
&
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Anzele, büyük bir balıklı göl haline
getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE
dönüştürülsün.
Daha da
önemlisi,
Ve sevgili meslektaşlarım, dernek
yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı,
Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım,
gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.
İyi bir
hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça
kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder