HARBİYORUM
Recep Yılmaz
Gazeteci/Yazar
recepyilmaz46@gmail.com
recepyilmaz21.blogspot.com
BU SÜREÇ TÜRKİYE’NİN BARIŞ
ŞEMSİYESİ ALTINDA BİR ARAYA GLMESİNİ SAĞLAMALIDIR.
Günaydın Türkiye.
Günaydın sevgili okurlarım.
Meclis Başkanlığı’nı, Barış Annelerinden ve ana
dili Kürtçe olan tüm yurttaşlardan özür dilemeye çağırıyorum.
Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla
çözümünü hedefleyen yeni süreç kapsamında Meclis’te kurulan komisyon, farklı
çevrelerden kurum ve bireyleri dinlemeye devam etmektedir.
Bu çok olumlu bir davranıştır. Buna ben de
katılıyorum.
Ancak geçen gün yapılan
oturumda, Barış Anneleri adına katılan Nezahat Teke ve Rabia Kıran’ın ana dili
olan Kürtçe ile konuşma taleplerinin engellenmesi, sürecin özüne ve barış
arayışının temel felsefesine tamamen aykırıdır.
Böylesine kritik bir dönemde, Barış Annelerinin
kendi dilleriyle yaşadıkları acıyı dile getirmelerine engel olunması kabul
edilir bir şey değildir
Bu tavrı anlaşılır bulmuyor, sürece dair temkinli
iyimserliği zedeleyen bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.
Bu nedenle Meclis Başkanlığı’nın Barış Annelerinden
ve ana dili Kürtçe olan tüm yurttaşlardan özür dilemeleri gerektiğine
inanıyorum.
Ana dilde konuşma ve ifade özgürlüğü engellenemez.
Milli Dayanışma,
Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun Meclis’te yapılan beşinci toplantısında
Barış Anneleri dinlendi.
Adına yaraşır bir davranış.
Çünkü sorunlar birbirimizi dinleyerek ancak çözüm
bulabilir.
Nezahat Teke ve Rebia Kıran’ın Kürtçe konuşma talebinin
Numan Kurtulmuş tarafından kabul edilmemesi tepki çekmiş.
DEM Parti
Milletvekili Sırrı Sakık; “Bir
barış annesinin Kürtçe konuşmasına tahammül edemeyenler barışı nasıl inşa
edecek?” sözleri ile yaşananlara tepki gösterdi.
Teke ve
Kıran’ın Kürtçe konuşma talebi, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından
“Meclis içtüzüğü ve resmi dil düzenlemesi” gerekçesiyle reddediliyor.
Kurtulmuş, toplantıya Türkçe devam edilmesini istiyor.
Nezahat Teke, Kürtçe konuşmasına izin verilmemesini
“haksızlık” olarak nitelendirdi.”
Katılıyorum.
Barış Annesi
Rebia Kıran, sözlerine Kürtçe başlarken, uyarılar üzerine Türkçe devam etmiş.
Çok yazık.
Meclisteki
komisyonda bir Barış Annesi Kürtçe konuştuğu için uyarılıyor, sözü kesiliyor.
Barış Annesinin Kürtçe konuşmasına tahammül edemeyenler, gerçekten barışı nasıl
inşa edecekler bir türlü anlayamıyorum.
Bence barış Kürt annesinin sesine, diline, acısına,
saygı gösterildiğinde başlar.
Mecliste
kurulan yeni süreç Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun CHP’li
üyesi Umut Akdoğan;
“Ben derdimi ana dilim olan Kürtçe ile daha iyi
anlatabilirim.” Diyen Kürt annelerinin bu makul talebi karşılanmalıydı. Bu
çağda halen bunu kabul etmemek bu komisyonun ayıbıdır. Bu komisyonun ruhuna
uymadı.”
Adam haksız mı yani? Komisyon’a davet
ettiğiniz kişileri dinlemeye tahammül edemiyorsanız çağırmayın o zaman.
Bir diğer
eleştiri de Komisyon’un çalışma yöntemiyle ilgili:
Eğer bu
komisyon Kürt meselesine ilişkin bazı düzenlemelerin yapılması, yasal
zeminlerin oluşturulması konusunda fonksiyonel olmayı hedefliyorsa çok
daha pratik olması gerekiyor.
Komisyon,
acıların ve mağduriyetlerin yarıştırıldığı bir yere dönüşmemeli. 50 yıllık
süreçte yaşanmış olan her mağduriyet Komisyon’a taşınırsa, bir 50 yıla daha
ihtiyacımız var demektir.
CHP Komisyon’da
olup olmamak konusunda zaten ikilem yaşıyor. Yarın uygun bir gerekçe oluşturup
çekilme kararı da alabilir. Bütün bu riskleri hesaplamak gerekir.
Amaç sonuç
almaksa Komisyon’un tamamen teknik bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. Acıları
yarıştırmaya devam edersek; barış annesi-şehit annesi gibi kamplaşmalardan bir
yere varamayız.
Vakıfların,
derneklerin, STK’ların vs. Komisyon’a gelip kendini ifade etmesi demokratik bir
süreç gibi gelebilir ama zaman kaybından başka bir işe yaramaz. Eğer bu
Komisyon işe yaramak istiyorsa, yarından tezi yok bütün randevuları iptal
ederek hak, hukuk, temsil, yönetim, anadil vs. gibi konularda teknik çalışmalar
yapmalı ve bir an önce Meclis gündemine taşınacak yasa tekliflerini
hazırlamalıdır.
Komisyon’u
müsamere yerine çevirmek onu işlevsiz hale getirecektir. Bu söylediğimi çok
kişi yadırgayabilir ama Komisyon ne ağlama duvarına, ne de acıların
yarıştırılacağı bir platforma dönüştürülmemeli.
Yüreğimizi
fena halde yaksa da acılarla vedalaşma cesaretini gösterebilmeliyiz. Bu
söylediğim bütün kesimler için geçerli…
&
DERVİŞÇE…
Dervişe
hayattan ne anladığını sordular;
Dedi ki
Ölülerin
sevgiyle anıldığı…
Yaşayanların
sevgisizlikten öldüğü bir dünyaya şahit oldum.
Ölülerin
toprağına çiçekler ektiler, yaşayanların bahçesini talan ettiler.
Ne olur Barış Süreci Temsilcileri, biz böyle yapmayalım.
&
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye
kadar” yazacaklarıma;
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme
kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
İyi bir hafta geçirmeniz
dileğiyle.
Dostça kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder