19 Temmuz 2025 Cumartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

 

“JAMAL” SERİNLETİYOR HABERİNİZ OLSUN

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

Önümde mavi bir patiska gibi boylu boyunca durgun bir deniz.

Ortalık yangın yeri misali kavurucu sıcağa teslim olmuş. “Küresel ısınma” dediğimiz şey resmen “benden korkun” demeye başladı.

Bu yangın sıcağına iyi gelecek bir sığınağa ihtiyaç var.

Suyun yerini tutacak ikinci bir sığınak var mı böyle havalarda?

Tam da böyle havalarda bilinçaltı, Emre Altuğ’un “Sıcak, Daha da Sıcak Olacak” şarkısını çağırıyor.

 

Neyse ki eski toprağız.

 

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada güzel bir espriye denk geldim: Sıcaktan bunalmış bir Ankaralı, Adanalıya soruyor, “kardeş bu güneşe ateş etme işini nasıl yapıyorsunuz?”

 

Biliyorsunuz Adana ve sıcak konusunda espriler gırla ama gerçek tarafı da var. Adana’da belediyenin şöyle bir anons yaptığı söylenir:

“Çimlere basmayan, serinlemek için kanalda yüzmeyin, güneşe ateş etmeyin”

 

Çok ilginçtir; bir çöl halkı olan Bedeviler, evrimsel süreç içerisinde yaşadıkları coğrafyaya uyum sağlamak için çok az ter salgılarlar. Bu onların hem su ihtiyacını asgariye indirmelerini, hem de çöl sıcağına uyum sağlamalarını kolaylaştırır.

 

Ben kendi adıma serinlemenin güzel bir yolunu buldum: Bir kilo limon, bir tutam nane… Şaka, şaka öyle bir şey değil. Bundan daha etkili bir yol buldum adı “Jamal

Selahattin Demirtaş’ın son kitabı

Bir göz atayım derken bir çırpıda sayfaları tükettim. Kitabı elimden düşüremedim.

 

Denizi, serinlemeyi, soğuk su, buz gibi limonata, hepsini unutturdu “Jamal”

 

Okumaya başlayıp bitirmeniz arasında aslında yılları tüketiyor, saatler içerisinde uzun yılları bulan yaşamları geride bırakıyorsunuz.

Betimlemeler tam anlamıyla usta işi… Örnekler gündelik yaşamla, realiteyle ne güzel ilişkilendirilmiş.

Kimi zaman duygusallık tavan yapıyor, gözlerin doluyor, ağlamaklı oluyorsun; kimi zaman gerçek yaşamın dibine iniyor, çöpten ekmek çıkarıp yiyor, kimi zaman da dost edindiğin köpeğinle paylaşıyorsun…

Son yılların moda deyimiyle fazla “spoiler” vermek doğru olmaz. Kitaba ilişkin verdiğimiz içerik aramızda kalsın

Bence bu kitabı okumayan çok şey kaybeder.

Aşk var ama çok farklı olanı.

Duygusallık var ama göz yaşartanı.

Yoksulluk var ama dibe vuranı.

Zenginlik var ama tavan yapanı.

Özetle JAMAL Selahattin Demirtaş’ın ilk ustalık eseri.

Selo Başkanı daha iyi tanımak, daha iyi anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap…

 

Bir yandan kitabı, bir yandan da hayatımızın her noktasını kontrol eden baskıları düşünüyorum: Bu iktidar insanları ya kimyager, ya avukat, ya şair ya da yazar yapıyor.

 

Can Yücel Deniz Gezmiş’e adadığı “Mare Nostrum*” şiirinin son dizesinde;

 

“Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun”

 

Yaşımdan cesaret alarak ben de;  aşk olsun Selo başkan, Edirne cezaevinin betonlarını delen köklerini nasıl da bizlere ulaştırmayı başarıyorsun, diyor ve yazımı sevgili başkanın kitaptaki sözüyle bitirmek istiyorum;

"Sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır."

 

                                     &

 

YA GÖKLERE ÇIKARIYOR YA DA DİBE VURUYORUZ

Köşe yazılarını okuyorum, gazetelere göz atıyorum, televizyon izliyorum; şaşırıyorum.

Bizde ak çok, kara çok ama gri yok.

Halbuki grinin bile onlarca tonu var.

 Tarihi kişilikler için hep iki seçeneğimiz oluyor:

- Ya “kahraman” diyoruz ya da “hain”.

- Ya “büyük adam” diyoruz ya da “büyük katil”.

- Ya “devleştiriyoruz” ya da “cüceleştiriyoruz”.

- Ya “çok seviyoruz” ya da “çok nefret ediyoruz”.

Allah aşkına bu olacak iş mi?

Ama ne yazık ki gerçek bu.

 

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle,

Dostça kalın.

 

 

Hiç yorum yok: