HARBİYORUM
Recep Yılmaz
Gazeteci/Yazar
recepyilmaz46@gmail.com
recepyilmaz21.blogspot.com
“JAMAL”
SERİNLETİYOR HABERİNİZ OLSUN
Günaydın Türkiye.
Günaydın sevgili
okurlarım.
Önümde mavi bir patiska gibi
boylu boyunca durgun bir deniz.
Ortalık yangın yeri misali
kavurucu sıcağa teslim olmuş. “Küresel ısınma” dediğimiz şey resmen “benden
korkun” demeye başladı.
Bu yangın sıcağına iyi
gelecek bir sığınağa ihtiyaç var.
Suyun yerini tutacak ikinci
bir sığınak var mı böyle havalarda?
Tam da böyle havalarda
bilinçaltı, Emre Altuğ’un “Sıcak, Daha da Sıcak Olacak” şarkısını çağırıyor.
Neyse ki eski toprağız.
Geçtiğimiz günlerde sosyal
medyada güzel bir espriye denk geldim: Sıcaktan bunalmış bir Ankaralı, Adanalıya
soruyor, “kardeş bu güneşe ateş etme işini nasıl yapıyorsunuz?”
Biliyorsunuz Adana ve sıcak
konusunda espriler gırla ama gerçek tarafı da var. Adana’da belediyenin şöyle
bir anons yaptığı söylenir:
“Çimlere basmayan, serinlemek
için kanalda yüzmeyin, güneşe ateş etmeyin”
Çok ilginçtir; bir çöl halkı
olan Bedeviler, evrimsel süreç içerisinde yaşadıkları coğrafyaya uyum sağlamak
için çok az ter salgılarlar. Bu onların hem su ihtiyacını asgariye
indirmelerini, hem de çöl sıcağına uyum sağlamalarını kolaylaştırır.
Ben kendi adıma serinlemenin
güzel bir yolunu buldum: Bir kilo limon, bir tutam nane… Şaka, şaka öyle bir
şey değil. Bundan daha etkili bir yol buldum adı “Jamal”
Selahattin
Demirtaş’ın son kitabı…
Bir göz atayım derken bir
çırpıda sayfaları tükettim. Kitabı elimden düşüremedim.
Denizi, serinlemeyi, soğuk
su, buz gibi limonata, hepsini unutturdu “Jamal”
Okumaya başlayıp bitirmeniz
arasında aslında yılları tüketiyor, saatler içerisinde uzun yılları bulan
yaşamları geride bırakıyorsunuz.
Betimlemeler tam anlamıyla
usta işi… Örnekler gündelik yaşamla, realiteyle ne güzel ilişkilendirilmiş.
Kimi zaman duygusallık tavan
yapıyor, gözlerin doluyor, ağlamaklı oluyorsun; kimi zaman gerçek yaşamın
dibine iniyor, çöpten ekmek çıkarıp yiyor, kimi zaman da dost edindiğin
köpeğinle paylaşıyorsun…
Son yılların moda deyimiyle
fazla “spoiler” vermek doğru olmaz. Kitaba ilişkin verdiğimiz içerik aramızda
kalsın
Bence bu kitabı okumayan çok
şey kaybeder.
Aşk var ama çok farklı olanı.
Duygusallık var ama göz
yaşartanı.
Yoksulluk var ama dibe
vuranı.
Zenginlik var ama tavan
yapanı.
Özetle JAMAL Selahattin
Demirtaş’ın ilk ustalık eseri.
Selo Başkanı daha iyi
tanımak, daha iyi anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap…
Bir yandan kitabı, bir yandan
da hayatımızın her noktasını kontrol eden baskıları düşünüyorum: Bu iktidar
insanları ya kimyager, ya avukat, ya şair ya da yazar yapıyor.
Can Yücel Deniz Gezmiş’e
adadığı “Mare Nostrum*” şiirinin son dizesinde;
“Ama aşk olsun sana çocuk,
aşk olsun”
Yaşımdan cesaret alarak ben
de; aşk olsun Selo başkan, Edirne cezaevinin betonlarını delen köklerini
nasıl da bizlere ulaştırmayı başarıyorsun, diyor ve yazımı sevgili başkanın
kitaptaki sözüyle bitirmek istiyorum;
"Sokak
özgürlüktür, özgürlük sokaktadır."
&
YA
GÖKLERE ÇIKARIYOR YA DA DİBE VURUYORUZ
Köşe yazılarını okuyorum, gazetelere göz
atıyorum, televizyon izliyorum; şaşırıyorum.
Bizde ak çok, kara çok ama gri yok.
Halbuki grinin bile onlarca tonu var.
Tarihi kişilikler için hep iki
seçeneğimiz oluyor:
- Ya “kahraman” diyoruz ya da “hain”.
- Ya “büyük adam” diyoruz ya da “büyük
katil”.
- Ya “devleştiriyoruz” ya da
“cüceleştiriyoruz”.
- Ya “çok seviyoruz” ya da “çok nefret
ediyoruz”.
Allah aşkına bu olacak iş mi?
Ama ne yazık ki gerçek bu.
Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle,
Dostça kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder