25 Ekim 2025 Cumartesi

 

 HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

İNSANLIĞIN YAŞADIĞI EN BÜYÜK HAPİSHANE

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

  İnsanlığın yaşadığı en büyük hapishane nedir bilir misiniz sevgili okuyucularım.

Gelin birlikte okuyalım çeşitli düşünürlerin kaleminden öğrenelim.

 

1. “İnsanların yaşadığı en büyük hapishane, başkalarının onlar hakkında ne düşündüğüne dair duydukları korkudur.”

David Icke

 

 2. “Hızlıca özür dileyenlerden sakının; çünkü bunu genellikle gerçekten pişman oldukları için değil, sadece konuşmayı bitirmek için yaparlar.”

 Paulo Coelho

 

 3. “Başkalarını kontrol etmeye çalışanlar, genellikle kendilerini kontrol edemeyenlerdir.”

Marcus Aurelius

 

 4. “Bu adaletsiz dünyayla başa çıkmanın tek yolu, ona karşı isyan etmektir.”

Albert Camus

 

 5. “Bilgelik, ne zaman konuşulacağını bilmektir; zekâ ise ne zaman susulacağını.”

 Sokrates

 

 6. “Kırık bir kalp, başarının asla öğretemeyeceği dersleri öğretir.”

 Halil Cibran

 

 7. “Çoğu insan gerçeği değil, huzuru arar.”

Carl Jung

 

 8. “Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insan, asla kontrol edilemez.”

 Fyodor Dostoyevski

 

 9. “Bilge bir insan asla intikam peşinde koşmaz, çünkü hayat bunu ondan daha iyi yapar.”

 Konfüçyüs

 

 10. “Güvendiğin kişilerden sakın; tuzla şeker birbirine benzer.”

 Japon atasözü

 

 11. “Bir şeyi kovalamaktan vazgeçtiğin an, onu bulduğun andır.”

 Buda

 12. “Bir aslan tarafından yönetilen koyun ordusu, bir koyun tarafından yönetilen aslan ordusunu yener.”

 Arap atasözü

 

 13. “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalet için tehdittir.”

Martin Luther King Jr.

 

 14. “Başkaları için yaşayan kişi, sadece kendisi için yaşayan birinden daha uzun süre hatırlanır.”

Lev Tolstoy

 

 15. “Yalnızlığın en kötü hali, insanların seni anlamadığı zamandır.”

George Eliot

 

 16. “Birinin sana gerçekten ne kadar değer verdiğini, artık sana ihtiyacı kalmadığında nasıl davrandığına bakarak anlarsın.”

 Friedrich Nietzsche

 

 17. “Başkalarıyla kendini kıyaslamayı bıraktığında, kendinin en iyi versiyonu olursun.”

Lao Tzu

 

Bu sözleri okuduysak, birkaç saniyeliğine bile olsa durup düşündüysek, kalbine dokunan bir şeyler olduysa… 

Bir “teşekkür” yeter.

Bunları sizlere niye aktardım?

Söyleyeyim;

Çünkü Güzel düşünceler paylaştıkça çoğalır.

 

 

                                             &

 

Einstein

Einstein’a sormuşlar;

Dünyada yaşam nasıldır?           

Cevap vermiş,

Üst sınıf yaşar,

Orta sınıf şikâyet eder,

Alt sınıf ise şükreder,

Ya inanç durumu?

Üst sınıf paraya,

Orta sınıf lidere,

Alt sınıf ise Tanrıya tapar.

 

                                                    &

 

Bunu biliyor muydunuz?

 

Japonya’da lise mezunu olmayan oy veremiyor.

Japon Hükümeti bu durumu şöyle açıklıyor;

Kendi gelişimini tamamlayamamış bir birey, toplumu ve devleti ilgilendiren konularda söz ve hak sahibi olamaz.

 

                                               &

Bir söz de benden

Birleşip yükselmek, yükselip birleşmekten daha iyidir.

                                        &

 

        Bugünlerde gerek sosyal medyada gerek yazılı basında ve gerekse televizyonlarda konuşanların çoğu için Sadi Şirazi tam yerine oturan bir söz etmiş;

 

“Sormaz ki bilsin,

Bilmez ki sorsun.

Bilse sorardı. “

Haksız mı yani?

                                               &

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.

 

18 Ekim 2025 Cumartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

KALABALIKTA YALNIZ KALMAK

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

 Kalabalıkta yalnızlığın ne olduğunu bilir misiniz siz?

Ben de yeni öğrendim.

Hem de 38.000 fit yüksekte sevdalısı olduğum Diyarbekir’den Ankara’ya uçarken.

El bagajlarımızı yerleştirdik. Koltuklarımıza oturduk. Kemerleri bağladık. Uçak yerden yükselmeye başladı. Bir de Diyarbekir’imi tepeden seyredeyim dedim.

Demez olaydım.

Gözümden uzaklaştıkça sevdalısı olduğum şehir, için için içim daralmaya başladı.

Kendime sorular yöneltmeye başladım.

Acaba doğru mu yapıyorum Diyarbekir’den ayrılmakla?

Ayrılma mıydım?

Yaşın kemale ermiş, bir daha gelmeye ömrüm vefa edecek mi?

Sorular beynimde fink atmaya başladı.

Oğlumu bir daha görebilecek miyim?

Her zaman yaptığım gibi bir daha elimi Nazlı gelin Dicle’nin serin sularına batırabilecek mıydım?

Yüzümü sahipsiz kalmış bazalt taşlarla örülü kadim şehrin dünyaca tanınan; UNESCO’nun korumaya aldığı ancak kentin resmi ve yerel yönetiminin ve kentlisinin gözden ırak bıraktığı şehrin surlarına;

Bir daha  sürecek, üzerinde gezinebilecek miyim?

Ya o “Deh Deri Pır” denilen On Gözlü Köprünün üzerinde, elimde tespihimle kostak kostak yürüyebilecek miyim?

Kırklar Dağı’nda kültürfizik yapabilecek miyim?

Yeri gelmişken, bazı kendini bilmezin, kentte yaşayanlar tarafından çok kutsal sayılan bir masa dağı olan Kırklar Dağı üzerinde rant amaçlı inşa ettikleri binaları; aslında Diyarbekirlilerin karşı koyması gerekirken, Albert Louis Gabriel örneğinde olduğu gibi büyük bir Diyarbekir severlik ve cesaret örneği göstererek yıktırıp aslına uygun hale getiren Sevgili Cumali Atilla’yı anmadan geçmek gerçek Diyarbekir severlere haksızlık olur.

Bu yürekli ve gittiği her yerde görevini büyük bir sorumlulukla yerine getiren iradeli insana, devlet adamına  tekrar teşekkür ediyorum.

Dönelim yazımıza;

Çok küçük bir türbülans bile beni hayallerimden uzaklaştırıyor,

Camdan baktığımda Diyarbekirim, yaşam nedenim gözden kaybolmuş.

İçimi dayanılmaz bir sıkıntı basıyor. Nefes alamıyorum. Sanki nefes borumdan aşağı beton dökülmüş.

Gitti gidiyor durumdayım.

Demek benim de kaderim gökyüzündeymiş diyorum. Eşime hissettirmek istemiyorum.

Farkında olmadan “nefes alamıyorum.” demişim.

Yazımın geri kalanını  eşim bana sonradan anlattı.

Su getirmişler.

Yolcular arasında doktor var mı diye anons etmişler.

Yokmuş.  

Küçük bir oksijen tüpü getirmişler.

Ben bir defa daha nefes alamıyorum demişim.

İkinci oksijen tüpü beni inene kadar idare etmiş.

Uçak iner inmez bir doktor, bir hemşire beni anlayışlı yolcuların (az da olsa ) izniyle koridordan geçerek uçaktan ayrılmama yardımcı olmuşlar. Esenboğa Hava alanı revirine götürmüşler.

Nabız 26 ya 14

Acil müdahaleden sonra hastaneye sevk.

Şimdi tansiyon düşürücülerle sizlere yazmaya çalışıyorum.

Ömrüm izin verirse sizlere yazmaya çalışacağım.

Dilerim bir daha kalabalıklar içinde yalnız kalmam.

 

                                       &

 

Bir söz de benden

Allah'tan korkmayan ama Allah'la korkutanlardan koru beni ya Rabbim.

 

&

  Kirveme öğütler

Kirvem;

Dost ayakkabı gibidir.

İyi seçmezsen,

İki gün sonra arkadan vurur.

 

                                        &

Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

 

                                                    &

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.

16 Ekim 2025 Perşembe

 

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

          

ALİ EMİRİ ORTAOKULU BİNASI YIKILMASIN

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde bulunan, kentin en köklü okullarından biri olan Ali Emiri Ortaokulu için yıkım kararı alınmış duyduğum kadarıyla…

Ancak kararın yalnızca 10 gün önce tebliğ edilmesi ve velilere zamanında bilgi verilmemesi, tepkilere yol açtı.

         Hasar tespit çalışmaları kapsamında yapılan incelemede okulun hem A blok hem de B blok kısmının riskli olduğu ve yıkılması gerektiği belirlenmiş. Daha önce yalnızca A blokta sorun olduğu düşünülürken, yapılan son inceleme sonucunda her iki blok için de yıkım kararı çıktmış.

         Veliler bilgilendirilmedi, planlama yapılmamış.
Okul yönetimi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından alınan karar, velilere geç bildirilmiş. Çocuklarını yeni eğitim-öğretim dönemine hazırlayan aileler, ani karar karşısında mağdur olduklarını dile getirmişler haliyle..

Veliler, “Yıllardır güçlendirme için başvurduk, hiçbir şey yapılmadı. Şimdi bir anda okul yıkılacak deniliyor. Çocuklarımız ne olacak?” diyerek duruma tepki göstermişler.

Yüzde yüz haklılar.

         Öğrenciler başka okula yönlendiriliyormuş.
Alınan bilgiye göre, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün, Ali Emiri Ortaokulu öğrencilerinin İnönü Ortaokulu’na nakledilecek ve okulun sabah-öğlen dönüşümlü yani 21. Yüz yılda ikili eğitim yapılacakmış. Bu bina bu şekilde kullanılacakmış. Buna göre İnönü Ortaokulu sabahçı, Ali Emiri öğrencileri ise öğlenci olacakmış. Ancak veliler bu düzenlemenin de öğrencilerin eğitimini olumsuz etkileyeceğini savunuyorlarmış.

Çok doğru…

Böyle korsan okullaşma olur mu hiç.

Bu daha okullar kapanmadan önce planlanmalı, velilere duyurulmalıydı ki insanlar ne yapacaklarını bilmeliydiler.

                                              

Ayrıca teknolojinin bunca geliştiği 21. yüzyılda bu son çareyi düşünmek ne kadar doğru.

Ali Emiri Ortaokulu bir anlamda Diyarbekirimizin hafızasıdır. Bu karar Diyarbekir hafızasına vurulmuş kaba anlamıyla bir kazmadır. Kazmaca bir düşünce biçimidir.

Biz seksenli yaşlardaki Diyarbekirliler o okulda okuduk. Ali Emiri Ortaokulu hafızalarımıza kazındı adeta, tıpkı Ziya Gökalp Lisesi gibi…

Yapmayın, yıkmayın, yazıktır, günahtır. Anılarımızı karartmaktır. Geçmişimizi silmektir bir anlamda.

Bunun başka bir yolu olmalı sayın etkili ve yetkililer.

 

                                                  &

 

        Kirveme öğütler

Kirvem Üstün Dökmen Diyor ki

“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayınız. Zira o zaten size benzeyecektir. Kendinizi terbiye edin yeter.”

 

&

                 Basından;

         Ne gariptir, TERÖRSÜZ TÜRKİYE çabalanırken;

Haziran ayında tahliye olması gerekirken, tahliyesi ertelenen 30 yıllık tutsak Mehmet Durak Karak’ın oğlu yaşamını yitirdi. Karak’in cenazeye katılmasına izin verilmedi, getirildiği taziyede ise elleri kelepçe ile bekletildi.

         Dilerim bu haber doğru değil.

 

                                                   &

         

BİR ŞEY SÖYLEYEYİM Mİ?

Olan bitenlerin hiçbiri yalnız benim senin ya da onun meselesi değil. Türkiye'de olup bitenlerin tümü Türkiye'nin meselesidir Türkiye insanlarının meselesidir.

Bugün Bana, Yarın Sana.

 

 

         Kulak verdiğim sözler

Romanın en ünlü hukukçusu, devlet adamı Çicero;

“Tarihte çöken ülkeler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökmüştür.” diyor.

 

                                                &

 

 

          Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.   

Dostça kalın.

12 Ekim 2025 Pazar

              

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

NE HALDASAN DİYARBEKİR

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

Her Diyarbekir’e geldiğimde öncelikle Sur içini doyasıya gezerim. Daha sonra yeni şehir kısmını sindire sindire dolaşırım.

Bu defasında tersini yaptım.

Öncesinde Camlı Terası dolaştım. Gezmez olaydım. Lavaboya girdim. Pislikten, kokudan geçilmiyordu.

Hele hele oturma alanı çöplük gibiydi adeta. Sorunlu kişiyi aradım şu anda burada değil dediler. İnatla bekledim. Daha sonra orada çalışanlardan biri Abi sorumlu kişi kapıda ayakta duruyor dedi.

Yanına yanaştım, buradan sorumlu kişi siz misiniz dedim, o da evet benim.

     Hiç tuvalete girdiniz mi dedim. Günde üç dört kez kontrol ediyorum dedi. O zaman birde ikimiz kontrol edelim dedim.

Bana siz kimsiniz dedi.

 Ben gazeteciyim dedim. Hele şu yerlerin haline bakın?

Çerden çöpten geçilmiyor.

Abi insanlarımız çok dikkatsiz dedi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Emrullah Gördük Bey hemen telefona sarıldı ve benim duyacağım şekilde sesini açarak Cam Terasın sorumlusuna benim anlattıklarımı anlattı ve hesap sordu.

Bu bir.

     Ayrıca 75inci caddede ağaçlar elektrik direklerini sarmış,  caddeyi karanlıkta bırakmış.

Bu iki

Ve de caddeleri buluşturan göbeklerinin harap halleri, bakımsızlıktan solan çiçekleri, sararan yeşillikleri anlattım.

Bu iki.

Bu kez de aynı şekilde Park ve Bahçeler sorumlusunu aradı; hemen bu gün caddenin ağaçlarını kısaltmalarını istedi.

Ayrıca Diyarbakır’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan tarihi surlardaki işgalin dozu her geçen güç artıyor. Kent tarihinin en önemli simgelerinden biri olan tarihi surlarda son zamanlarda koruma bilinci yok olmuş durumda.. Bazı burçlarda açılan kafeler, işgalin dozunu arttırmış.. Saraykapı’da bulunan Hz. Süleyman Camisi karşısındaki burçta açılan kafe, bununla yetinmeyerek surların üstüne de masa ve sandalye atmışlar.
TARİH VE KÜLTÜR İŞGAL NEDENİYLE CAN ÇEKİŞİYOR
Tarihi ve kültürel önemi ile kentin göz bebeği olan surlar işgal nedeniyle adeta can çekişiyor. Surların üstüne masa ve sandalye yerleştirerek ziyaretçilere “manzaralı oturma alanı” sunmaya başlayan işletmenin bu girişimi tepkiyle karşılandı. Bu durumun hem yapısal tahribata hem de kültürel mirasın ticari amaçla kullanılmasına yol açabileceği uyarısında bulunan uzmanlar surların, özgün dokuya zarar verilmemesi için özel koruma statüsüne sahip olduğunu hatırlatıyor.

Bu üç.

Emrullah Gördük beyin sıcağı sıcağına olaylara müdahale etmesi gönlümü serinletmesi, sorumluluk anlayışı beni çok ama çok memnun etmişti.

Hele; Ayrıca Diyarbakır’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan tarihi surlardaki işgalin dozu her geçen güç artıyor. Kent tarihinin en önemli simgelerinden biri olan tarihi surlarda son zamanlarda koruma bilinci yok olmuş durumda.. Bazı burçlarda açılan kafeler, işgalin dozunu arttırmış.. Saraykapı’da bulunan Hz. Süleyman Camisi karşısındaki burçta açılan kafe, bununla yetinmeyerek surların üstüne de masa ve sandalye atmışlar.
         TARİH VE KÜLTÜR İŞGAL NEDENİYLE CAN ÇEKİŞİYOR
Tarihi ve kültürel önemi ile kentin göz bebeği olan surlar işgal nedeniyle adeta can çekişiyor. Surların üstüne masa ve sandalye yerleştirerek ziyaretçilere “manzaralı oturma alanı” sunmaya başlayan işletmenin bu girişimi tepkiyle karşılandyor. Bu durumun hem yapısal tahribata hem de kültürel mirasın ticari amaçla kullanılmasına yol açabileceği uyarısında bulunan uzmanlar surların, özgün dokuya zarar verilmemesi için özel koruma statüsüne sahip olduğunu belirtmek isterim.

Bu dört.

Sur içindeki seyyar satıcılar ve kaldırımları işgal eden dükkan sahipler kaldırımlarda yaya geçitlerine olanak vermemelerine izin verilmemesi için gereken yapılmalıdır.

Bu beş.

Diyarbekir restorasyon nedeniyle kapatılan ve çalışmaların yarıda kaldığı tarihi KEÇİ BURCU TURİSTLERE VE YERLİ ZİYARETÇİLERE KAPALI DURUYOR.

Bu kadim şehre yapılacak bir ihanettir. Yazıktır. Günahtır.

Bu da Altı

 

 

Daha devam edeceğim

 

                                        &

Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

  ÇARESİZ

 

Söyleye söyleye

Başımda kalmadı saç.

Diyarbekir çaresiz,

Diyarbekir hizmete aç,

Diyarbekir dertli,

Diyarbekir be ilaç

 

                                     &

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.

 

13 Eylül 2025 Cumartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

DİYARBEKİR 5 nolu CEZAEVİ…

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

 

 

Geçenlerde;

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu, Diyarbakır Anı Müzesi’ne dönüştürülecek olan 5 Nolu Cezaevi’nin önünde basın açıklaması yapıldı.

Grup üye ve yöneticilerinin katıldığı basın açıklamasını Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu adına konuşan Grup Sözcüsü Paşa Akdoğan, cezaevinin müzeye dönüşüm ve dizayn sürecinde kendilerinin de söz ve karar sahibi olması gerektiğini belirtti.

Bu isteğe bütün kalbimle katılıyorum.

"5 NOLU BİR LABORATUVAR GİBİ KULLANILDI"

Daha sonra konuşmasına devam eden Akdoğan; “Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin, laboratuvar gibi kullanıldığını belirterek

 "Bizler gayet iyi biliyoruz ki Türk devleti Kürt sorununu yok etmeyi varsayarak, 5 Nolu zindanını bir laboratuvara dönüştürmüştür. Bizler haksızlığa uğrayan, işkence gören, bedel ödeyen ve mağdur olan toplumsal kesimlerinin oluşturduğu tarafız. İşte bu nedenlerden dolayı diyoruz ki bu işkencehanenin dizayn edilmesi ve düzenlenmesi bu gerçekler ışığında yürütülmelidir” dedi.

" DİYARBAKIR ZİNDANI O GÜNÜN KOŞULLARINA GÖRE DİZAYN EDİLMELİ"

Akdoğan yaptığı açıklamada taleplerini şöyle dile getirdi:

Aynen aktarıyorum.

"Diyarbakır zindanı 1981 ve 1984 yılları arasındaki koşul ve ortamını yansıtacak şekilde işkence ve zülüm uygulamalarını o günün şartlarına paralel yeniden dizayn edilmelidir. Arkadaşların öneri ve talepleri doğrultusunda o sürecin fiziki yapısının, atmosferinin canlandırılması ve bu işkence çeşitleri ve tekniklerinin kamuoyuna sunumu konusunda ciddi tavırlar geliştirilmelidir. Koridorlardaki ırkçı metin-slogan ve yazılarının, pencere camlarına, koğuşların tavanına yapılan bayrak, portre ve resimlerin o sürece paralel yansıtılması, hastane, mahkeme ve ailelerle yapılan görüşme (ziyaret) yerine gidiş ve gelişlerin aslına uygun sözlü anlatımlarla yansıtılması, toplu kitap okuma ve ırkçı marşlar eşliğinde yapılan bütün işkencelerinin yansıtılmasını istiyoruz. Her koğuşta kalanların isim listesi, öldürülen kişilerin fotoğraf ve isim listesi, sakat kalanların tespit edilmesi ve ortaklaşacak öneriler ışığında işkence müzesinin çerçevesini belirleyip dizayn edilmelidir. Bu insanlık suçunun tekrarlanmaması için; Kürt halkının bir daha bu katliamlarla karşılaşmaması için; Gelecek kuşakların insanlığa karşı işlenmiş suçlar konusunda daha duyarlı olunması için; sürecin mağdur ve tutsaklarının katılımıyla 5 Nolu bir hafıza müzesi gibi dizayn edilmelidir.”

"BAKANLIĞA SUNDUĞUMUZ ÖNERİ RAPORU İLE İLGİLİ DÖNÜŞ OLMADI"

Kültür Bakanlığı Genel Müdürü ve ilgili komisyon üyelerinin kendilerinden bir rapor istediğini hatırlatan Akdoğan, şunları söyledi: “Diyarbakır'da bizim 5 Nolu Cezaevi komisyonunun da katıldığı toplantıda müze yapılması ile ilgili görüş ve düşüncelerimizi şifahen belirtmekle birlikte, bizden yazılı olarak bir rapor da talep ettiler. Biz raporumuzu hazırlayıp ilgili komisyona ulaştırılmak üzere illettik. Ancak bugüne değin raporda müze için yaptığımız öneriler hakkında bir dönüş olmadı. Bu vesileyle bir kez daha kamuoyuna çağrıda bulunuyoruz, bütün hak ve hukuk savunucularını, barış ve insan hakları taraftarlarını, işkence ve barbarlık karşıtı herkesi bu doğal taleplerimize destek verip dayanışma içinde hep birlikte 5 Nolu’yu Toplumsal hafıza müzesine dönüştürelim diyoruz."

Bence bunca zulme uğramış insanların yakınlarının bu isteği önemsenmeli.

Önemsenerek bu insanların gönlüne bir tas serin su serpilmeli.

Evet bu istekler bu gönlü yaralı insanların istekleri çok görülmemeli.

Evet bu hapishane günümüzde tarihe tanıklık edecek şekilde dizayn edilmelidir.

Hiçbir şey tarihten gizlenmemelidir.

Bu yazıyı olan bitenlerin kamuoyuna mal olması için yazdım.

Sivil toplum örgütlerinin, derneklerin, parti örgütlerinin, sivil kurum ve kuruluşlarının, gazetelerin gündemlerine alması bu konuda gayret göstermesi dileğiyle

Bu istekler kamuoyunca desteklenmelidir. Geçmişi gizleyerek, eksik göstererek bir yere varamayız.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.