19 Kasım 2024 Salı

        

16 Kasım 2024 Cumartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

 

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

BULDUM BULDUM

 

Cevabını bir türlü yerli yerine oturtamazdım.

Hep niye, niye der dururdum.

Her zaman olduğu gibi gene bir gün, daha doğrusu üç gün önce sosyal medyaya göz attığımda bir açıklama ile karşılaştım. Okudum, okudum sonunda Arşimet'in eureka dediği gibi buldum buldum diye haykırdım.

Meğer günlerdir kedime sorduğum sorunun cevabı çok basitmiş.

Cevap şöyle; 

 

“Fare Çuvalı Teorisi”

Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi.

Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu.

Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.

Bu durum yolculuk boyunca devam etti.

Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu.

Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.

Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.

Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.

Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğradı.

“Fare Çuvalı Teorisi”

Mısırlı yaşlı çiftçinin bu anlattıkları, daha sonra siyaset stratejisinde “Fare Çuvalı Teorisi” olarak kabul edildi.

Emperyalist devletlerin gariban ülkelerde oynadıkları oyunlar, “Fare Çuvalı Teorisi” ile açıklanmaya başlandı.

Sömürülecek ülkeler, öyle uzun süre “huzur ve istikrar” içinde bırakılmıyor, fitne çıkarılıyor, terör azdırılıyordu.

Nasıl köylü, fare çuvalını sallayınca fareler çuvalı kemirerek delip dışarı çıkmayı bırakıyor, birbirleriyle kavgaya tutuşuyorsa, geri kalmış ülkelerde sistematik olarak çıkarılan karışıklıklar da milletlerin uyanmasını engelliyordu.”

Bu örnek sorumun cevap kısmına cuk diye oturdu.

Siz ne düşüyorsunuz lütfen yazım bu köşemde yayınlayalım.

                                  &

 

Kimler ne dedi,

AKP kurucularından Hüseyin Çelik, kayyımın seçmen iradesine saygısızlık olduğunu vurguladı.

Sopayı diksen filiz verecek bu topraklarda; hala sürünüyorsak, açsak, yorgunsak bir sebebi var; cehalet ve ihanet.

İlber Ortaylı

İbn-i Haldun diyor ki

TOPLUMUN ÇÖKÜŞ BELİRTİLERİ

1. Dayanışmanın yok olması,

2. Üretimin zayıflaması,

3. Tüketim çılgınlığı,

4. Vergiler,

5. Liyakatsizlik,

6. Adaletsizlik,

7. Umutsuzluk,

8. Göçün hızlanması,

9. İblisane gurur ve kibir,

10.Gösteriş, riyakârlık ve yalakalık.

 

&

Bir söz de benden

       Görüyor, duyuyor ve yazıyorum. R.Y

 

&

Kulağa hoş gelen sözler

        Rüzgarsız havada dönen fırıldağın, mutlaka bir üfleyeni vardır.

 

&

Kirveme öğütler

       Sen güneş ol, karanlıklar utansın kirvem.”  

 

                                        &

Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

 

BİLEMEM

Artık peşinden koşmam,
         Yordun beni sen.
         Sen, gel gelmek istersen.
         Ama ben nafile...
         Gelemem.
         Artık güzel sözler söyleyemem,
         Tükettin beni sen.
         Sen, söyle söylemek istersen.
         Ama ben nafile...
         Söyleyemem.
         Artık sana gülemem,
         İçimi kararttın sen.
         Sen gül gülmek istersen.
         Ama ben nafile...
         Gülemem. R.Y

                                                    &

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Daha da önemlisi,

 Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.

11 Kasım 2024 Pazartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

Bu haftaki köşe yazım

 

         BİR HASTANIN HALET-İ RUHİYESİ

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

İran şiirinin büyük ustası Hafız-ı Şirazi;

 

“Son yatağı bir avuç toprak olan zâta de ki:
Sarayının/eyvanının göklere kadar
yükseltmenin manası ne?” diye sorar.

 

 

Muhibbi mahlasıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman da meşhur şiirinin bir bölümünde şöyle der;

 

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Saltanat düdükleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht u saâdet âlem-i dünyada vahdet gibi
…”

 

Her iki şiirde de saltanatın gelip geçici olduğu, hayatın sonsuza dek sürmediği anlatılır. Öyle bir an gelir ki, bir avuç nefesin, sıhhatin her şeye bedel olduğu ifade edilir.

 

İnsan yaş aldıkça bu sözün değerini daha iyi anlıyor.

Hak veriyor.

Ey imparatorlar,

Ey padişahlar,

Ey krallar,

Ey muktedirler,

Ey “alçak dağları ben yarattım” diyenler…

Sırtın yorgana değdiğinde,

Kıvrandıkça kemiklerin sızladığında,

Hele bir de hekim ‘yapacak bir şey yok’ dediğinde yakınlarına;

En kibirli sultan, en muktedir kral için kural değişmez;

Taht bir yana, taç bir yana savrulur.

Saraylar mı?

Havuzlu villalar mı?

Bankalardaki dolarların mı?

Hiç biri kar etmez.

Kala kalırsın yatağında sırt üstü.

Kefenin cebi yok ki üç beş sıkıştırasın.

Varlıkların sana azap çektirecek götüremiyorsun diye.

Ve çektirdiklerini çeker olacaksın.

Dünden beter olacaksın.

Ve bunu da ancak sen hissedeceksin yüreğinde.

Belki de bir an önce ölmek isteyeceksin; ama o senin elinde değil, o an onu da anlayacak, kıvranıp duracaksın.

İmparatorluğun, padişahlığın, krallığın, muktedirliğin ve de alçak dağları ben yarattım diyen kibrin hiç ama hiçbir şeye yaramayacak.

En azından çektiklerini çektikten sonra geberip gideceksin.

 

Hey sen neler yazıyorsun.

Anladık hastalığını patronuna duyurmaya çalışacaktın ama bak iş nerelere vardı.

İşte hastalık böyle bir şey galiba.

Biliyorum beni ne yazılarım, ne şiirlerim, ne de gazetelerdeki röportaj ve haberlerim kurtaramayacak.

Ancak okullardaki derslerde öğrencilerime anlattığım iyiyi, doğruyu, dürüstlüğü, hoşgörüyü, yurtseverliği, insan olmanın gerekliliğini baş tacı ediyorum; çünkü elimdeki en değerli şey bu.

Ve yazılarımda; doğru yönlendirmeleri, anlattığım özgürlük ve adaletli olmayı, ayrımcılığa, haksızlığa, kayırmacılığa hayır dediğim anımsandığımda acılarım biraz olsun dinmiş olacak.

“Ne mutlu bana ki insanım” diyen cümlem aklıma gelecek, ne iyi etmişim diyen duygularım beni acıdan, ızdıraptan uzak tutacak.

Ya sizleri imparatorlar, padişahlar, krallar, muktedirler, ya sizleri…

Bu hasta halimle bütün bu anlattıklarıma inanıyorum…

Kanuni Sultan Süleyman’a da, Hafız-ı Şirazi’ye de sonuna kadar hak veriyorum.

Okuyucularıma sağlıklar diliyorum.

 

                                     &

 

Kimler ne dediler

Dr. Turhan Çömez;

“Ankara’nın prestijli bir semtinde 450 metre karelik bir villada oturmuşsun,

Gelen hizmetçilerin ve bahçıvanların ücretleri ve tüm sabit giderler de Diyanet Vakfı tarafından karşılanıyormuş.

Hani şu “Ne verirsen elinle o gider seninle.” Diyerek cami önlerinde fakir fukaradan toplanan paralarla.

Doğru mu Prof. Dr. Ali Erbaş?” diye soruyor.

Cevap hakkı Onun ben karışmam.

                                            

 “Neymiş;

Rakı şarap içmişler. Sana ne.

Sen içtiğin kanın, yediğin haramın, aldığın rüşvetin, yığdığın servetin hesabını ver.”

İhsan Eliaçık

                                                  

 Dünyanın en ünlü hukukçusu, Romalı devlet adamı Çiçero:

“Tarihte çöken ülkeler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökmüştür.” demiş.

 

                                          &

 

Bir söz de benden

Sevgili okuyucularım biliyor musunuz?

Dünyanın en zengin ülkeleri; Katar, Arabistan, Bahreyn, BAE ve Kuveyt bir tane bile mülteci istemedi.

Alın size İslam kardeşliği.

Ya biz İslam’ı çok abartıyor, nemalanmaya çalışıyoruz ya da bunların İslamlıkla hiç alakası yok diye düşünüyorum.

 

&

 

Kulağa hoş gelen sözler

Antakya Müzesi’ndeki bir duvarda yazan bu sözler MS 65 yılında vefat eden büyük düşünür Seneca'ya ait

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

 

&

Kirveme öğütler

Bak kirvem Can Yücelin dediği gibi;

Toprak gibi olmalısın;

Ezildikçe sertleşmelisin.

Seni ezenler sana muhtaç kalmalı,

Hayatı sende bulmalı.

                                                    &

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Daha da önemlisi,

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.

 

 

 

25 Ekim 2024 Cuma

 DİYARBEKİR

Sana Ulu Cami'nin minaresinden baktım

Dün öğlen 

Kadim Şehir Diyarbekir.

Dicle Nehri alışılmışın dışında 

Çatlayacak akıyordu.

On Gölü köprünün üstünde gençler halay tutmuşlar el ele.

Yaşasın özgürlük diye bağırıyorlar hep bir ağızdan.

Hewsel Bahçesinde meyveler bile başkaldırmış,

Keçi Burcu üzerinde öğrenciler,

Pür dikkat çevreyi seyrediyor.

Ve beni görmüyorum oralarda.

İçim yanıyor,  

Yüreğim param parça.

Dağ kapıda yoğun bir kalabalık 

 Gar Katliamının anma gününe hazırlık yapılıyormuş,

Yazığım geliyor o koca yürekli şehitlere.

Şehitler ölmez  sesleri geliyor,

Hep birlikte, gür bir sesle.

Öldürülmesin hiç bir kimse,

Yaşamak hakkı herkesin. R.Y

5 Ekim 2024 Cumartesi

 

HARBİYORUM           

Recep Yılmaz

Gazeteci/Yazar

recepyilmaz46@gmail.com

recepyilmaz21.blogspot.com

Bu haftaki köşe yazım

 

HER ŞEY BİTTİ…

 

Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili okurlarım.

 

Seçmenin kafasındaki bu soruya cevap verilmesi gerekiyor, tabi biz gazeteciler için de bu sorunun cevaplanması önemli.

İmamoğlu'nun ceza alması durumunda cumhurbaşkanı adayı Özgür Özel mi, Mansur Yavaş mı, hatta Kemal Kılıçdaroğlu mu  olsun kargaşası da AKP'ye yarıyor.

Bunu anlamak için çok akıllı olmaya gerek gerek var mı?

Bence anlamamak bırakın akıllı olmayı, siyasetten uzak hatta kıt akıllı olmak gerekir.

Bence ne günüdür, ne zamanı.

Sen savunmanı aklıselim hazırla, hukuken yapılması gerekenleri yap.

Yoksa kurusıkı atmakla, milyonları meydanlara toplarız, kıyameti kopartırız demekle bu işler olmuyor.

Kaldı ki sizce bu tehditlere Tayip Erdoğan pabuç bırakır mı?

Hem hukuk yok diyeceksiniz,  hem de hukuki mücadelemizi veririz diyeceksiniz. Sonra konuyu bir kenara itip Amerika’ya gideceksiniz.

Sorulduğunda da ceza kesinleşirse hemen dönerim diyeceksin.

Yani olacak iş mi bu…

Bence İmamoğlu ceza alırsa cumhurbaşkanı olamayacağı  için mücadele ediliyorsa bu siyaseten çok yanlış.

Ne demek yani Ekrem İmamoğlu ceza alsa da biz onu cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ederiz. Yani CHP'de cumhurbaşkanı adayı olabilecek kimse yok mu demeye mi getiriliyor.

 

Evet “Sarı öküzü vermemek gerekir” evet ama konuyu bu duruma getirmemek de gerekir diye düşüyorum.

Her şey bitti…

Türkiye'de bunca sorun varken, cumhurbaşkanı olamayacak kavgasına angaje olmak siyaseten hem doğru değil, hem de suni bir gündeme mahkum olmaktı

Ayrıca; vatandaşın sofrasındaki lokma her geçen gün azalıyor. Sizin uğraştıklarınıza bakınız.

Ondan sonra vatandaş neden bizi iktidar yapmıyor diye hayıflanıyorsunuz.

Haksız mıyım?

Sonrasında;

Canan Kaftancıoğlu'nun İmamoğlu'ndan ne eksiği vardı ki kulağa sinek vızıltısını bulan bir tepki bile verilmedi. Demezler mi Kaftancıoğlu için ne yaptınız da İmamoğlu için ne yaparsınız.

Öyle deniyorsa CHP'de bir sorun var demektir, hem de sinsi ve büyük bir sorun var demektir.

Tabi bu gelişmelerden ötürü şimdi Tayip Erdoğan bal kaymak diyor, keyifleniyor diye düşünüyorum.

Sonuç; CHP her şeyden önce korsa/hızlı karar alma eyleminden uzak durmalı.

Tartışılmadan, görüşülmeden alınan hızlı kararlar çoüu kez insanları felakete götürebilir, nokta

                                       &

 

SİYASETEN DOĞRU BİR YAKLAŞIM

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin el sıkma olayını  gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu'nun haberleştirdiği kadarıyla; DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit, "Dünkü tokalaşmanın siyasetin doğası gereği olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Şimdiye kadar olmaması zaten yanlıştı" yorumunu yapmış.

Bence çok akıllıca, siyaseten de çok doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

Olayı çok iyi tahlil etmişler. Yaklaşımlarını çok doğru buluyorum…

 

&

 

  Bir söz de benden

   “Bu işin fıtratında var’, ‘takdir i İlahi’, ‘oldu bir kere’, ‘kandırıldık’, ‘kader planı’, ‘bana mı sordunuz.” Anşayışı bizi bu günlere getirdi.

 

                                        &

Kulağa hoş gelen sözler

   “Tarihte çöken ülkeler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökmüştür.”                                                                                                                                       Çiceçro

                                           &

 

Kirveme öğütler

Bizde olmayan özellikler;

Görgü, nezaket,

Üslup, düzgün iletişim kurma,

Empati yapabilme,

Başka hayatlara saygı duymak,

Doğayı korumak.

Aslında Ana okulundan üniversite son sınıf dahil,  bunlar ders olarak okutulmalı, diye düşünüyorum.

 

                                          &

 

Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

 

                                         &

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Daha da önemlisi,

 Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.